Çarşamba, Şubat 15

Amerika’da Yemek Kültürü

   

                         ? Yemek icin mi yasaniyor ?   
                         ? Yasamak icin mi yeniyor ?


                                            
Bence Amerikan Yemek Kültürü diye bir kavram yok.  Amerika'nın kültürel özelliğini oluşturan genel ilke, yemek kültürüne de yansımış.  İlla kategorileştirmekse amaç evet o zaman denebilir “ Fast Food“ yemek kültür!ü. Beslenme alışkanlıkları olmadığından, kötü besleniyorlar. Hep yağlı yiyecekler, hep kızartmış yiyecekler, hep ağır soslar, şuruplar, hazır konserve gıdalar ve benim gözümde bilimum “zehir“ sayılabilinecek gıdalar. Ve tabii
her ne yenirse yensin, litrelerce içtikleri kola ve gazozlu içecekler. Onların tabiriyle “soda”. Bizde soda denildiğinde akla gelen maden suyu değil kesinlikle. Maden suyu icin “Sparkling Water“ diye belirtmeniz gerekiyor. Gerçi aynı durumu Fransa’da ve Belçika’da da yaşamıştım. Kız arkadaşlarımla beraber bir su istediğimizi anlatmak, kabus dakikalarına sebebiyet vermişti:) Gerçi iletişim kuramamanın sebebi, Fransızlar’ın şovanist tutumları idi. Çogu bildiği halde konuşmuyor İngilizce, Ingilizce söylediklerimizi anlayıp Fransızca cevap veriyorlardı, onu da biz anlamıyorduk:) Neyse Amerika’da dil konusunda problem yok, İngilizceniz rezalet seviyede bile olsa derdinizi anlıyorlar. Dönelim esas konuya, su istediğinizde de, soruyorlar “ Regular Water or Sparkling Water?“ yani sadece su istediğinizi söylemenizde yetmez, ne türden su istediğinizi de belirteceksiniz. Bu arada lokantaya gittiğinizde de, masaya gelen bardaktaki sular bence kesin çeşme suyu ( tabii arıtılmış), susasam da beklerdim lokantadan çıkıp da marketten su almayı. Sonradan öğrendim tabii neyi nasıl sipariş etmem gerektiğini.

İlk geldiğim zamanlarda, acıkmak istemiyordum resmen. Yemek yiyecek olmak kabustu benim için. Ne yiyeceğimi kestiremiyordum, her yiyecek ( hatta marketler bile, özellikle et reyonları) kokuyordu bana ve müthiş rahatsız ediyordu. Çok defa garsonun beğenmediğimi düşündüğünden dolayı şaşkın ve telaşlı bakışları eşliğinde sipariş edilenlerin içinden hiç birini yiyemeden kalktığımı hatırlıyorum masadan. Garsonun telaşı ben yemedim de aç kaldım değil tabii :) alacağı tip( bahşiş)in düşük olacağını düşünmesiydi, garsona da kibarca  izah ederek durumumu ( durumumu anlama ihtimalinin olmadığını bilsem de) tam bahşişini bırakırdım. O’nun alışık olduğu koku ve tat hepsi, ne bilsin benim alışık olduğum Ege otlarını, sebzelerini yada miss gibi kokan döner, adana, çöp şiş kokularını. Tabii bu bahsettiklerim ilk zamanlarım, artık gideceğim restaurant tarzını ve gittiğimde neyi nasıl sipariş edeceğimi gayet iyi biliyorum, en azından aç kalkmıyorum. 

American Sports Bar tarzı yerler bana hitap etmiyor mesela, öncelikle içeri adım attığım anda yoğun kızartma, burger ve bilimum şeylerin kızardığı yağ kokusu beni alt üst ediyor. 1050 çeşit bira kokusu. (rakam sadece nicelik bakımından çokluk göstergesi) Ve içerde yoğun bir uğultu (gürültü olsa katlanılır da, bu kulak iç dengesini bozan bir uğultu), bir sürü plazma tv etrafta tepede, hepsinde başka bir maç gösteriliyor ( football maçı değil tabii), yüksek sesle konuşup, şakalaşan insanlar topluluğu, genelde mekanın arka taraflarına doğru da bilardo masaları. Bilardo topları ve ıstakaların da bu uğultuya yadsınamaz katkılarını hesap edin bir de.(Bu arada ben dart oynamayı çok severim, ilginçtir ki henüz dart board olan bir yer bulamadım)

Bu fast food olayının dışında Amerikan Yemek Kültür!ünü bulabileceğiniz yer yok bana göre. Şöyle ki, envai çeşit dünya mutfakları hakim Amerika’da. Aklınıza gelebilecek her ülkenin kendi etnik mutfak kültürlerini sundukları mekanlar mevcut. Amerika çok farklı coğrafi kökenden gelen insanlardan oluşmuş bir ülke olduğu için, kültür farklılığı mutfak kültüründe de kendisini göstermiş ve son derece zengin bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Bu çeşitliliği yeme & içme mekanlarında ve yemek malzemelerinde rahatça görebiliyorsunuz. Yeni kıtaya göç eden herkes, beraberinde bir bitki tohumunu, bir yemek tarifini, veya bir pişirme alışkanlığını da getirmiş. Daha önce de dediğim gibi, böylece Amerika’nın kültürel özelliğini oluşturan genel ilke, yemek kültürüne de yansımış. Ancak diğer alanlarda olduğu gibi Amerikan kültürü (fast food- hazır gıda sektörü vb)tamamen yok olmamış sadece diğer kültürlerle harmanlanmış. 

Crab Cake
Geleneksel Amerikan mutfağında (benim gözlemlediğim ), hindi, ak kuyruklu geyik eti, patates, tatlı patates, mısır, kabak ve akçaagaç şurubu gibi malzemeler kullanılıyor, eskiden bunların hepsi Amerikan yerlileri ve ilk Avrupalı göçmenleri tarafından işlenirmis. Mangalda yavaşça pişirilen domuz ya da dana eti, ismine aldanıp da kek sanmamanız gereken "crab cake " dedikleri yengeç eti ile pişirilen bir yemek, patates cipsi ve damla çikolatalı kurabiye, Amerikalılara özgün yemek tarzlarından belli başlıları.






        







Çay içme alışkanlıkları yok denecek kadar az. Sürekli bir kahve kokusu hakim heryerde, ki bir kahvekolik olarak benim bundan hiç şikayetim yok. Tabii kahvenin bu kadar yoğun tüktilmesinden dolayı envai çeşit kahve makinası mevcut, benim tercihim Kreuig marka olan, çünkü makinayı temizlemek derdi yok, kahveniz anında taze olarak istediğiniz bardak boyutunda içilmeye hazır oluyor, makinayı ,su filtresini, kahve kabını filan yıkayıp temizleme derdiniz olmuyor. Benim gibi günde 20 ve bazen üzeri kahve tüketiyorsanız, bu pratiklik size de cazip gelir.

Kendi etnik mutfaklarını Amerikanlaştırmayanlar olduğu gibi, tam tersi durum da mevcut. Şöyle ki, mesela Thai restaurantları. İçlerinde kendi orijinal yemeklerini muhafaza eden, sırf ticaret kaynaklı tarifleri değiştirmeyen de var, bir de yine işin içine yağların, sosların, acaip şurupların eklendiği yerler var. Ben değişime uğramamış olanları seviyorum, yani o mutfağın hiçbir etnik yapısı bozulmamış, mutasyona uğramamış tariflerle sofraya getirilen yemeklerin var olduğu yerleri. Bu arada çok seviyor Amerikalılar diğer ülke mutfaklarını ve orijinal tatlarını. 


Sushi
Çin Mutfağı başka bir örnek, çok rağbet görüyor, ayrıca hemen hemen tüm büyük Amerikan eyaletlerinde Çin Mahallelerine rastlamak mümkün. Çin deyince aklıma gelen Japon Mutfağı, Amerikalılar için yalnızca sağlıklı beslenmenin değil, aynı zamanda modaya en uygun şekilde doymanın da, en son sembolü :) Hemen her eyalette, şehirde hatta kasabada bile sushi (suşi) yenebilecek restoranlar veya sushi bar (suşi bar) lar mevcut. 

Bir başka çok ünlü Amerikan etnik mutfağı da İtalyan Mutfağı. İtalyanlar, dünyanın her yerini olduğu gibi, Amerika’yı da mutfaklarıyla fethetmiş durumdalar. İtalyan mutfağı, aynı zamanda Amerika için, şık ve sofistike yemek tarzının da sembolü. Bu arada, belirtmekte fayda var, hemen her Amerikan şehrinin, tıpkı Çin Mahalleleri gibi, “İtalyan Sokakları” da mevcut. İtalyan yemeği – Akdeniz mutfağı olduğundan bizim damak tadımıza en yakın mutfak bana göre. Diğer mutfakları denediniz ve damak zevkinize hitap etmediğini düsündüyseniz, İtalyan Mutfağını kesinlikle beğeneceğinizden eminim. Acılı – baharatlı yemekleri seviyorsanız , benim de çok keyifle yediğim Meksika yemeklerini seveceksinizdir.

Indian Food ( Hint yiyecekleri) , benim kokudan kaynakli hic denemediğim bir mutfak, ama siz özellikle köri seviyorsaniz, koku ile probleminiz yoksa ve köri soslu tavuklar bol baharat cümbüşü icinde yemekler tercih ediyorsaniz, denemeniz de fayda var.

Amerikalıların yemek konusunda diğer bir özelliği ise yemek hazırlamak için Türk kadınları gibi mutfakta uzun saatler geçirmiyorlar. 2. Dünya Savaşı sonrasında gıda endüstrisinde  bir yenilik gerçekleşmiş ve dondurulmuş gıdaların üretimi başlamış. Böylece pişirme süresi oldukça kısalmış. Ancak, dondurulmuş gıda üretimi kolaylık sağlayabilecek ürünlerin başlangıcı olmuş. Daha sonra Amerikan toplumu "mikro-dalgada 5 dakikada" sloganı ile tanışmışlar.Mikro-dalgada hazırlanabilecek yüzlerce çeşit üretmişler. Tabii buda Amerikalıların bugünkü kötü beslenme alışkanlıklarını ve dolayısıyla da sağlık sorunlarını yaratan beslenme biçimini oluşturmuş.





























Çoğu bilim adamı Amerika’da obezliğin yaygın olarak görülmesinin nedenini genetik bir bozukluğa bağlıyor ancak bence göz ardı edilemeyecek bir gerçegi atlıyorlar , yedikleri miktarlar! Lokantalarda küçük bir porsiyon istemek olanaksızdır. Eğer yalnızca açlığınızı bastırmak için küçük bir salata isteseniz dahi, kocaman bütün bir maruldan ve çeşit çeşit sebzenin doldurulduğu bir tabağın geleceğinden emin olabilirsiniz. Sosları unutmayın!  Ayrıca bir dilim pasta mesela, bir dilim pastanın boyu ve ağırlığı, bizdeki ölçülerle neredeyse yarım pastaya eşit. Abartmıyorum kesinlikle! Obezliğin bir diğer sebebi de,büyük porsiyonların yanı sıra restaurantlarda ilk içecekten sonrasının bedava olmasıdır. Yani eğer kola içecekseniz sadece bir bardak kola ücretini ödüyorsunuz ve istediğiniz kadar içebiliyorsunuz. Alkollü içecekler buna dahil değil. 




Ve tabii "iyi ki var" olan bizim mutfak, Türk Mutfağı. Büyük eyaletler başta olmak üzere (özellikle Türklerin yoğun yaşadığı yerlerde) hemen her şehirde Türk Lokantalarına rastlamak mümkün. Benim favorim Washington D.C deki Cafe Divan. Hem evime yakın olması, hem tertemiz olması, hem de yapılan tüm yemeklerin özlediğimiz Türk mutfağı tadını bize sunması, çalışanların Türk misafirperverliğini güleryüzleri ile birleştirerek sizi karşılaması gibi özelliklerden kaynaklı benim ilk tercihim hep.





























Türk Mutfağı deyince Yunan Mutfakları geldi aklıma. Amerikalı arkadaşlarımla ne zaman Türk Mutfağından konu açılsa, laf dönüp dolaşıp mutlaka Türkiye’den Yunanistan’a gelir.:) Hangi yemek bizim, hangi yemek onların, kim kimden kopyalamış tarifleri filan filan. Dilimde tüy bitti anlata anlata, yine de bu sorular bitmedi gitti. Türkiye tarihini bilenler de var aralarında, mesela Amerikan Ordusunda görevli olan arkadaşlarımdan kimilerinin kendisi yada bir önceki nesillerinden birileri Türkiye’de görev sebebiyle kalmış olanlara, izah etmeye başladığında, dediğimi de anlıyor “ demek istediğimi de“... Özellikle uzun seneler İzmir’de ve Yunanistan’da ( birkaçı Girit taraflarında kalmış) kalanlar, çeşitli sebeplerden dolayı birleşmiş kültürlerin mutfaklara da yansımasını, orada yaşarken bizzat yerinde gözlemlemiş, biliyor işin iç yüzünü, göç tarihini ve etkilerini. Benim Yunan Mutfağı ile sorunum yok, hatta Alexandria’daki Çörekotu Yunan Tavernası’nı ( Taverna Cretekouö), içerde yaratılmaya çalışılmış samimi ortamı, benim zevkime de hitap eden iç dekorasyonlarını ve tabii ki “sizin mi bizim mi diye” sorgulamadan, gayet de güzel pişirilip zevkle sunulup getirilen yemeklerini beğeniyorum. Tabii ki benim için Türk Rakısı ile kıyas kabul etmez ancak Yunan Rakısı seviyorsanız, Yunan Restaurantlarında menü de var. Türk, Yunan ve Lübnan Restaurantları dışında rakı servisi yok hiçbir lokantada. Alkolün küpüne düşerek yaşıyorlar ancak rakıyı pek sevmiyorlar. İzmir’de görev sebebi ile kalan arkadaşlara iş çıkışlarında kordonda alıştırmış benim hemsehrilerim.:) kendi dillerinin döndüğü kadar şöyle diyorlar “ Oslemmm, en kotü gun booylee, rakiiii, şiiireefffeee” :)






























Lübnan Mutfağı deyince, Lebanese Taverna mutlaka mutlaka gidilip denenmeli, benim de müptelası olduğum bir mutfak. Amerikalılar da bayılıyor, özellikle bizim şu puf puf sıcak sıcak sofraya mezelerle peynirle tereyağ ve cevizle yenilsin diye getirilen pide - lavaş tarzı ekmeklerden.


Bu kadar yemek- lokanta kültüründen bahsedip de, yemek bitimindeki olmazsa olmaz bir “bahşiş kültürüne” değinmemek olmaz. Yemek bitti, hesap geldi, ödediniz, kalkıyor musunuz? kalkamazsınız.:) Amerika’da garsonlar kazançlarının çok büyük bölümü bahşiştir. Bu nedenle bir restoranda en az %15 bahşiş vermelisiniz. Eğer daha az verirseniz garson size yemeği neden beğenmediğinizi sorabilir. Amerika’da “müşteri merkezlilik” çok gelişmiştir bu nedenle servis anlayışları çok iyidir.  Ayrıca kazançlarının büyük bölümü  bahşiş olduğu için bu onlar için çok önemlidir. Bazen abartılıyor bana göre de, siparişinizi verdiniz diyelim, getirdi içeceklerinizi garson, işte o dakikadan sonra başlıyor sormaya ve hiç bitmiyor bu sorular. “ Nasil herşey iyi mi, herşey yolunda mi, beğendiniz mi, eksik olan birsey var mı,başka birşey istiyor musunuz filan filan”. Yani bunun yemek başladığında,hadi bir de ortasında, bir de hesap istendiğinde toplamda 3 kez olması normal de, sen bişey konuşuyorsun masada lafının ortasında küt biri tepende beliriyor sorular soruyor, sonra bir daha bir daha.Yahu bişey eksikse biz utanıp çekinip de seni çağırmamazlık etmeyiz ki. Neyse öyle veya böyle bahşiş ödemeden hesabı ödemiş sayılmıyorsunuz.



Ve son olarak alkol konusuna değineyim. Eğer 21 yaşının altındaysanız Amerika’da alkol içemiyorsunuz. Bir bara girerken ya da alkol satılan bir dükkandan alkol almaya çalıştığınızda muhakkak size kimlik soruyorlar. 21 yaşın altında olmanız  birçok bar için içeri giremeyeceğiniz anlamına gelmektedir.  Sadece içeri girerken yaşınızın tutmadığını (underage) belli etmesi için bileğinize bir bilezik takabilirler bazı yerlerde. Ve bardan içki almaya çalıştığınızda barmen bileziğinizi gördüğünde alkol satisi yapmaz size. 


Değişik dünya mutfaklarını tatmak, tecrübe etmek, fikir sahibi olmak hem eğlenceli hem de güzel. Ama ne kadar şahane hazırlanıp muhteşem görsellik ile sunulup ve damağınızda tadına doyulmayacak hisleri yaşatsa da, hiçbirisi annemin ve anneannemin hep sevgiyle hep özenle hazırladığı masada oturup da, onların sohbetlerini dinleyerek - gülüşerek yediğim lezzetlerin yerini tutup da, “anne eli değmiş” lezzet durağı olmuyor. O özlem yok mu o özlem, karnınız doyduğunda bile masadan aç kaldırıyor sizi...

Annem de anneannemden öyle öğrenmiş, ben de annemden öğrenmiştim. 

İster 1 ister 40 çeşit olsun masanda
Sofrada can sıkıcı laf konuşulmaz, hoşa giden sohbetler edilmeli ve yemek şölene dönüşmeli..
sofra özenle hazırlanmalı ki
göz de doymalı...
sırf karnını doyurup da kalkmak olmaz masadan, 
yiyeceği verene, alıp da eve taşıyana ve hazırlayıp da önüne koyana, teşekkürünü unutma,
gönül de doymalı...

Şimdiye dek Amerika’da yemek kültürü ile ilgili deneyimlediklerim ve öğrendiklerim bunlar, yenilerini kendi bilgilerime ekledikçe paylaşıcam.


Sizin de  Amerika’da yemek kültürü ile ilgili tecrübeleriniz, deneyimleriniz yada fikirleriniz var mı? 

Sevdiklerinizle muhabbet, neşe ve keyif içinde olun...ağzınızın tadı hep yerinde olsun..
mideniz de, gözünüz de, gönlünüz de hep ama hep doysun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder